Dogma 95 Akımı ve Çağdaş Mimarlık
Danimarkalı film yönetmeni Lars von Trier’in ’98 yapımı Dogme 95 Manifestosu’na uygun olarak yaptığı ilk filmi olan “Budalalar” (Idiots), 30’a yakın film festivalinde gösterime girip bir çok ödül almış olan bir kara komedi. Film, 1998 Cannes Film Festivali’nde gösterilmiş ve gösterime girdikten sonra çokça eleştirilere maruz kalmasına rağmen Altın Palmiye’ye aday gösterilmiş. Hafta sonu izlediğim “Budalalar”, gerek manifestonun ikinci –bu nedenle film, Dogme #2 olarak da adlandırılır-, Lars von Trier’in de resmi olarak bu hareket kapsamında çektiği ilk film olma özelliğinden gerekse ismi ve konusu itibariyle ilgi çekici bulduğum bir filmdi. İzlemeye başlamadan önce Dogme 95 Manifestosu’na dair kısa bir araştırma yaptım.
Dogma 95’in İnşası
Manifestonun yazıldığı yıllar ve öncesindeki yıllarda -1960’lardan itibaren- Amerika’nın elinde bulundurduğu ekonomik güç nedeniyle sinema endüstrisinin özellikle Amerika’nın hakimiyetine geçmiş olması, ulusal sinemalar üzerinde büyük sıkıntılara neden olmuştur. Filmdeki anlam varlığını tüketmiş ve yönetmen iyi olanı bulma arayışına son vermiştir. Amerika, elindeki gücü kullanarak sahip olduğu yaşam tarzını ve ideolojisini tüm dünyaya sinema yolu ile yaymaya çalışmıştır (araçlardan biri de sinemadır). Ancak, bu tutum beraberinde tepkileri de getirmiş ve dünya çapında yeni oluşumların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu oluşumlara örnek olarak Fransız Yeni Dalga, İtalyan Yeni Gerçekçiliği gibi akımlar verilebilir.
Danimarka sineması ise, özellikle 90lı yıllarda uluslararası alanlarda öne çıkan ve kabul gören sinemalardan biri olmuştur. Geleneksel öykülerin, yerel kahramanların konu edindiği özgün filmler kadar, deneysel ve modernist yapımlar da Danimarka sinemasını uluslararası boyutta takip edilir ve izlenir bir konuma getirmiştir. Lars Von Trier’in çektiği filmler ve “Dogma 95 akımı altında çekilen filmler deneysel ve modernist hareketi temsil eder. Dogma 95 akımına göre ana akım sinema, gösterişli bir görsellikle içi boş filmler üretmektedir. Bu nedenle, bu akımın öncü yönetmenleri sinemaya teknik ağırlıklı birçok kısıtlamalar getiren “Erdem Yemini ”ne uymayı zorunluluk haline getirmişlerdir.
Dogma 95’in manifesto (Erdem Yemini) maddeleri:
“Dogma 95 tarafından konan, aşağıdaki kurallara uymaya yemin ederim.”
1) Çekimler gerçek mekânlarda yapılmalıdır. Dekor ve aksesuar getirilmemelidir. (Eğer öykü için özel bir aksesuar gerekliyse, bu aksesuarın bulunduğu bir mekân seçilmelidir.)
2) Ses, görüntüden ayrı üretilmemelidir. (Sahnenin çekildiği yerde yoksa müzik de olmamalıdır.)
3) Kamera elde taşınmalıdır. Elde gerçekleştirilecek her hareket kabul edilir. (Film, kameranın durduğu yerde çekilmemelidir, kamera filmin çekildiği yere gitmelidir.)
4) Film renkli olmalıdır. Özel aydınlatma kabul edilemez. (Eğer sahnede çekim için ışık yetersizse, kameranın üstüne tek bir ışık takılabilir.)
5) Optik müdahaleler ve filtreler kullanılamaz.
6) Film, yapay aksiyon içermemelidir. (Cinayet, silah gibi.)
7) Zamansal ve coğrafi yabancılaşma yasaktır. Film şimdi ve burada geçmelidir.
8) Tür filmleri kabul edilemez.
9) Film formatı Akademi 35 mm olmalıdır. (Bu kural daha sonra filmin DV ile çekilebileceği ama 35 mm gösterilmesi gerektiği şeklinde düzeltilmiştir.)
10) Yönetmenin ismi jenerikte geçmemelidir.
Ayrıca, yönetmen olarak kişisel estetik kararlarından da vazgeçiyorum. Artık bir sanatçı değilim. Bir yapıt yaratmaktan feragat edeceğime ve ana bütününden daha fazla önem vereceğime yemin ediyorum. Asıl amacım, karakterlerimden ve setimden gerçeği çıkmaya zorlamak. Bunları mümkün olan her araçla ve estetik düşünce ve zevklerim pahasına yapmaya yemin ediyorum. Böylelikle Erdem Yemini‘mi ediyorum.-Kopenhag, 13 Mart 1995- Dogma 95 adına, Lars von Trier, Thomas Vinterberg.

Akım Üzerine Fikirler
Dogma 95 yönetmenlerinin, takip etmeye and içtiği, hem teknik hem de anlatıya yönelik bu kuralların amaçlarından biri, kapitalizmin agresif tutumuna paralel olarak iyi bir filmin ancak büyük bütçelerle çekilebileceği algısının, gişe ve hasılat kaygılarının ağır bastığı, sinemanın giderek sanattan uzaklaştığı bir pazarda, sinemanın gerçek ruhunu tekrar hatırlatmak, sinemayı sahtelikten kurtarıp gerçek samimiyetine, özüne kavuşturmak diye düşünüyorum. Akımın kurallarının, film çekmenin herkes için mümkün olabileceği bir alan açtığını ve dolayısıyla sinema sanatına uluslararası ölçekte bir demokratikleşme getirdiğini de düşünüyorum.
Hareketin asli amaçlarından biri de, yanılsamaların sinemasında gerçekliği yakalamaktır. Akım, post- prodüksiyon, filtre gibi yöntemleri kullanarak sahnelerle oynamadan, şu anda ve burada çekilmiş olanı yani gerçekliği olduğu gibi yansıtmayı hedefler. Hollywood anlatı dilinin çekim tekniklerden uzak durarak, yapay aksiyon ve teknolojik hileleri önleyerek gerçek, saf sinemayı elde etmeyi arzular. Dogma 95 akımında yakın çekimler, hareketli kamera kullanımı, doğal ışık, doğal mekanlar, müzik kullanılmaması gibi doğallığı açığa çıkaran yöntemler büyük önem taşır. Bu akıma göre, film çekmek kolektif bir iştir ve disiplin gerektirir.
Dogma 95 akımını, sinema tarihi içerisinde biçimleniş süreci, başka bir sinemanın mümkün olabileceğine yönelik öne sürdüğü net, keskin bir dille oluşturulmuş manifestosuyla temeli sağlam bir başkaldırı olarak nitelendiriyorum. Bir sinemacı olmamama rağmen sanatla içli dışlı bir birey olarak akımın içerik ve motivasyonunun beni oldukça heyecanlandırdığını da söylemeliyim. Akıma yönelik okumalarımdan sonra sanatın her türlüsünde benzer arayışların, sorgulamaların, düşünsel ve biçimsel yapıların olduğunu/oluştuğunu, bir sinemacı ile bir mimarın kendi sanatlarına ortak, benzer bir pencereden bakabildiklerini, aynı bakış açısı ve yaklaşımla farklı sanat ürünlerini üretebileceklerini anladım. Bir yönetmenin bir filmi illüzyonlardan uzak durarak tüm gerçekliği ile yansıtması kadar, bir mimarın bir yapıyı da aynı bağlamla tasarlayabileceği çok açık. Dogma 95 akımının beni bu kadar heyecanlandırmasının bir diğer nedeni de sanırım kendi mimarlığımdaki düşünsel yapıyı bu akımda görmek oldu. Doğal ışık, doğal mekanlar, sadelik, kolektivizm, gerçeklere sıkı sıkıya bağlılık, gerçek dışı unsurların olmayışı, sesin görüntülerden ayrı üretilmemesi, disiplin, deneysel ve çağdaş yaklaşım gibi hususlar oldukça tanıdık.
Kaynakça:
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1024234
https://www.bagimsizsinema.com/sinemada-ozgurlukcu-bir-akim-dogma-95.html